MİLLİYET DÜSTURLARI-7

Hazırlayan: Yard. Doç. Dr. Kemal KOÇAK (*)

Musâhabeme [sohbetime]  başlarken birbirine muârız [karşı] telâkki edilen milliyet ve dinin birçok defalar birbirine yardımcı olduğunu iddia etmiştim.  Umarım ki muhtelif memleketlerde, dinin vücuda getirdiği terkip [uzlaştırma]  ve tevhit [birlik]  hareketi, bir milliyetin doğmasına veya doğmuş bir milliyetin süratle inkişafına nasıl yardım ettiğini göstermek için aldığım misaller, kâfi gelmiştir. Unutmamalı ki, hem dil hem din için, atılması, kaldırılması müşkül birtakım hudutlar vardır. Din, çok büyük bir tevhit hareketi vücuda getirmek istedi mi, mezhepler zuhur ederek onu tahlil ve taksime uğratıyor. Dil, pek büyük sahaları kucaklamak, birleştirmek iddiasına kalktı mı, bazen İslav âleminde gördüğümüz üzere, bu birleştirme hareketine lehçelerin hudutları mâni oluyor.

DİL BİRLİĞİ, DİN BİRLİĞİ

—***—

Türk kimdir? Türk’te ne arıyoruz? Türkçe konuşan, Müslüman ve Türk’ün sevgisini taşıyan Türk’tür. Dil birliği, din birliği arıyoruz.

—***—

Hamdullah Suphi Beyin konferansından son kısım

-7-

Medeniyetlerin doğmasında ve milletlerin terbiyesinde dinin haiz olduğu mühim mevki, milliyet rabıtası olmak üzere, ona nasıl bir ehemmiyet vermek icap ettiğini bize gösterir. Dil ruhları barıştırdığı, anlaştırdığı kadar, din de ruhları müşterek hisler, müşterek düşünceler içinde birbirine vasıl eder.  Bir dil ve bir din ruhları tam bir vahdet için en esaslı iki şarttır. Aynı din ve aynı dil, bir halkın fertlerini kucaklamasından sonra, milliyet en kuvvetli temellere istinat etmiştir. Fertleri ayrı ayrı dinlere mensup aileleri Bosna Hersek’te, Gürcistan’da, Arnavutluk’ta bulabilirsiniz. Yalnız kavmiyet itibariyle değil, aile itibariyle de kardeş olan bu fertler birbirine yabancıdır, şimdi birbirine yabancıdır, evvelce birbirine düşmandılar. Milliyet hissinin garpte olduğu kadar kemale gelmesi din ayrılığından hâsıl olan yabancılığı derece derece azaltacaktır. Kendi memleketimizde hatta oturduğumuz şehirde Katolikliği bir milliyet ismi gibi kullanan Hristiyanlara tesadüf etmiyor muyuz? Hatta Musevilik bir din olduğu kadar bir milliyet değil midir? Museviliğe en kuvvetli bir milliyet dini demek doğru olmaz mı? Bütün imparatorlukların tarihinde, sayısız milletler, din siperi arkasında, din ayrılığı sayesinde benliklerini muhafaza ediyorlar. Eski Roma’dan bugüne gelinceye kadar, bütün fatih milletler, teşkil ettikleri geniş hakanlıklar içinde dinin tecrit ve muhafaza kuvvetini kendi aleyhlerine olarak tecrübe ettiler.

Eski Roma’da, Yunanlılar, Museviler ve bütün barbarlar, Romalının din hususundaki müsaadekârlığından istifade ederek benliklerini saklamak imkânını bulmuşlardır. Evvelce de söylediğim üzere, Romalılık vahdeti, din içinde hâsıl olmamış, mabutların makarrı olan Panteon etrafında toplanmamıştı. Fakat bunun fevkinde adil ve kanun ile temin edilmişti. Bütün İslâm devletlerinin teşekkülünde, dinin ika ettiği [meydana getirdiği] büyük tesiri ve o devletlerin tabiiyeti altına girenlerin, din birliği ile nasıl bir terkip ve tahlile uğradıklarını bir daha düşünmekte fayda görüyorum. Makedonya gibi hatta Kafkasya gibi muhtelif birçok kavimlerle dolu olan Suriye’de, cenuptan İslâmiyet’le beraber şimale doğru çıkan Araplık, yeni dinin mezc [katma, karıştırma] ve terkip kuvveti sayesinde bugün gördüğümüz muhaddes [haber verilmiş] Suriye Araplığını elde etmiştir. Garpta, Kurunu Vusta’nın, muharebe ile fütuhatla dinle vücuda getirdiği yeni milletler gibi İslâm’ın bütün fütuhat devirlerinde, aynı sebeplerin başka bir din ve başka lisanlar lehine çalıştığını, hem umumiyetle dinin hem de hususiyetle Araplığın, Türklüğün menfaatine gayet mühim yoğrulmalar ve kaynaşmalar hâsıl ettiğini görüyoruz. İspanya Katoliklerini, gözlerini kan bürümüş ve taassupla Müslümanların aleyhine kaldıran dindi. İspanyol milleti bu dini isyanın neticesinde bir daha tesis imkânını bulmuştur. Rusya Türkleri, Müslümanlık sayesinde, Türkiye Hristiyanları Hristiyanlık sayesinde, hâkim anasırların kesafeti içinde eriyip dağılmak zaruretini bertaraf etmişlerdir. Rus idaresi altına düşen Lehlilerin, Letonyalıların ve İngilizlere karşı, asırlardan beri İrlanda “Kelt”lerinin gösterdikleri isyan ve mukavemeti, büyük bir nispette ancak mezhep farkıyla yani din farkıyla izah edebiliriz. Uzun saçları, mütevazı, çekingen tavırları, her emre itaat etmeye bin kere hazır duruşları ve dinleyişleri ile Rum ve Ermeni papazları, milletlerinin istiklâlini bir gün iade ettirmek için ellerindeki din teşkilâtından ne kadar istifade etmişlerdir, biliriz. Yalnız biz, dinin mağlup unsurları harekete getirmek için, hâsıl edeceği tesirleri, bu tehlike, vaka hâlinde karşımıza çıkıncaya kadar anlamamışızdır. Başka milletler, daima kiliseleri ve camileri en büyük teftiş ve murakabeleri altında tutmuşlar ve din işlerine son derece itimatları olan adamları geçirtmişlerdir. İstilâya uğrayan bütün İslâm memleketlerinde, din teşkilâtının nasıl ziyansız bir hâle getirildiğini, hatta İslâmları uyutmak, izlâl [hakir görme, küçük görme, alçaltma] etmek için nasıl şer vasıtası olarak kullanıldığını uzak ve bilhassa yakın pek acı misâllerle hepimiz biliriz. Aynı İstanbul’un içinde üç büyük din makamının çalışma farklarını bütün fecaatiyle ve ibretle görmedik mi?

Vatikan’la sıkı münasebette bulunan son Katolik hükümdar, Avusturya İmparatoru, Trantede’ki İtalyanlar, Avusturya Almanları, Bohemya Çekleri ve Macarlar gibi Katolik tebaası dolayısıyla kuvvetli Katolik görünmek için her ne mümkünse yapmıyor muydu ve bilhassa Arnavutluk’a gönderdiği sürü sürü misyonerler için büyük külfetlerden masraflardan çekiniyor muydu? Rus Çarı bütün İslâvların reisi ve Ortodoksluğun hamisi sıfatıyla elinin altındaki “Sen Sinod”la Finlandiya’da, Lehistan’da, Gürcistan’da, Ermenistan’da din vasıtasıyla, papazlarla Ruslaştırmak için hiçbir gayretten çekinmezdi.

Musâhabeme [sohbetime]  başlarken birbirine muârız [karşı] telâkki edilen milliyet ve dinin birçok defalar birbirine yardımcı olduğunu iddia etmiştim.  Umarım ki muhtelif memleketlerde, dinin vücuda getirdiği terkip [uzlaştırma]  ve tevhit [birlik]  hareketi, bir milliyetin doğmasına veya doğmuş bir milliyetin süratle inkişafına nasıl yardım ettiğini göstermek için aldığım misaller, kâfi gelmiştir. Unutmamalı ki, hem dil hem din için, atılması, kaldırılması müşkül birtakım hudutlar vardır. Din, çok büyük bir tevhit hareketi vücuda getirmek istedi mi, mezhepler zuhur ederek onu tahlil ve taksime uğratıyor. Dil, pek büyük sahaları kucaklamak, birleştirmek iddiasına kalktı mı, bazen İslav âleminde gördüğümüz üzere, bu birleştirme hareketine lehçelerin hudutları mâni oluyor.

Efendiler, milliyetin doğmasında, tarihin, edebiyatın ika ettiği uyandırıcı, yaratıcı tesiri, ayrıca anlatmak istedim. Fakat musahabem esnasında birçok defalar bu noktalara temas ettiğim için şimdiye kadar söylediklerimle kalmayı tercih ediyorum. O hâlde, mademki milliyetin belli başlı bütün unsurlarını birer birer tahlil ettik, şimdi sualimizi soralım:

-Türk kimdir?

Biz Türklüğün çerçevesinin içine kimleri alacağız ve kimleri almayacağız, kim bizdendir ve bizden ayrıdır?

Bütün milletler muhitten merkeze doğru hareket yaparlar. Etraftan toplayıp kendine çekerler, biz, merkezden, muhitten bir hareket yaparız, kendimizden alır, dağıtır, uzaklaştırırız. Biri Karadeniz sahalarından geldi mi o, Laz’dır. Hâlbuki Lazlık, Rize’den daha öte, Kemer Burnu’ndan daha sonra başlar. İki kaza, iki üç nahiyeden ibaret bir avuçluk bir halktır.  Koskoca Karadeniz Türklüğünün bu kadar yanlış anlaşılması, en hafif bir tabir ile söylüyorum, acıdır, fecidir. Biri cenup havalisinden geldi mi, Arap’tır. Lisan hudutlarında yaşadıkları için Türklük hissini en hakiki bir ateşle duyan Maraş, Birecik, Ayıntap ve bütün Antakya Türkleri zorla, Türk kalmaktaki bütün ısrarlarına, milliyetlerindeki bütün aşk ve kuvvete rağmen Arap’tırlar.

Biz onları Araplığa doğru iteriz. Şark vilâyetlerinden gelenler, Kürt’türler. Hâlâ Rumeli’nden geldiniz mi Arnavut olmaktan kurtulamazsınız. Milliyetleri, böyle arazi taksimine göre ayıran kimselere sorsak, Türk nerede oturur, bunu tayin etseler de hep oraya gitsek, olmaz mı? Galiba Türk’e, Anadolu ortasında üç dört vilâyetten başka bir şey kalmayacak.

Efendiler, şüphe yok bunlar gülünçtür. Biz, kısa bir cümle içinde, bir düstur hâlinde Türk’ü tarif etmek mümkün olduğunu düşünüyoruz. Dilleri ve dinleri bizden olduğu halde, bir maksadın cazibesine kapılmış olanlar, bizim sevdiğimiz, hürmet ettiğimiz şeylere karşı kayıtsız kalanlar bizden değildir. Topraklarımızın içinde iğreti bir adam vaziyetinde oturarak, ilk felâkette nesi varsa toplayacak, Türk vatanının haricinde kendine hususi bir vatan arayabilecek olanlar bizden değildir. Uzak ve yakın mazilerinde, Türk milleti ve Türk vatanı aleyhine düşündüklerini sözleriyle veya işleriyle gösterenler, hususi bir milliyet için çalıştıklarını her ne suretle olursa olsun ifşa etmiş olanlar bizden değildirler.

Fakat Efendiler, diliyle diniyle bizden olduğu gibi emeliyle de bizden olduğunu bütün mazisi ile gösteren bir kimseye, biz nasıl seni reddediyoruz, diyebiliriz. Biz aramızda yerleşerek evinde Türkçe konuşan çocuklarını Türk mekteplerinde okutan, kızını, oğlunu Türklerle evlendiren ve en halis Türk’ten beklediğiniz memleket sadakatini, kendi hayatında gösteren bir adama soy sop mülâhazasıyla biz nasıl yabancılık istinat edebiliriz? Bu, yollara gittik mi, kendi kuvvetimizi biz dağıtıyor, bizden olanları biz uzaklaştırıyoruz, olmaz mıyız?

Türk milliyetinin tarifinde dil ve dinden maada, Türklüğü benimseyen bir irade ve ihtiyara lüzum vardır. Onu da ifade etmeliyiz. Şimdi tekrar soralım:

-Türk kimdir ve Türk’te ne arıyoruz?

-Türkçe konuşan, Müslüman olan ve Türklük sevgisini taşıyan Türk’tür. Biz onda, dil birliği, din birliği ve dilek birliği arıyoruz. [1, 2]

—***—

DİPNOTLAR

(*) (Emekli) Kastamonu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi, mkemalkocak@gmail.com, drkkocak@gmail.com

[1] Hâkimiyet-i Milliye, 26 Kânunuevvel 1338 (1922), No: 696, s. 2, sütun: 1-2

[2] Hamdullah Suphi TANRIÖVER, Dağ Yolu 1 (Haz.: Dr. Fethi TEVETOĞLU), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1000 Temel Eser Dizisi 130, Sevinç Matbaası Ankara 1987, s. 149-154

About drkemalkocak

Eğitimci-Bürokrat-Akademisyen olmasına rağmen cehlini bir türlü gideremeyen ama suyu aramaktan yılmayan-Bu su Fuzulî'nin "Su Kasidesi"ndeki sudur... 01.07.1953’te Ankara / Şereflikoçhisar / Sarıyahşi’de doğdu.. Sarıyahşi İlkokulunu ( 1965 - 1966 ), Şereflikoçhisar Ortaokulunu ( 1968 - 1969 ), Ankara Erkek İlköğretmen Okulunu ( 1971 - 1972 )bitirdi. 15.11.1972’de Ankara / Keskin / Karafakılı Köyü İlkokulu Öğretmeni olarak Devlet memurluğuna başladı. Kırıkkale / Yahşihan /Namık Kemal ve Karacaali Köyü ilkokullarında Sınıf Öğretmenliği yaptı. Askerliğini er öğretmen olarak yerine getirdi. Gazi Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilgiler Bölümünü ( 27.09.1978 ) bitirdi. 25.03.1982’de Ankara / Namık Kemal Ortaokulu Sosyal Bilgiler Öğretmenliğine başladı. Kırıkkale / Hasandede Orhan Demirhan, Kırıkkale Ticaret ve Aydınlıkevler liselerinde Sosyal Bilgiler ( Tarih ) Öğretmenliği yaptı. Millî Eğitim Bakanlığınca yapılan seçme sınavını kazanarak 8 ay süreli İlköğretim Müfettişliği Hizmet içi Eğitim Kursunu tamamlayıp Eskişehir İlköğretim Müfettişliğine atandı. 06.09.1983 - 22.03.1985 tarihleri arasında İlköğretim Müfettişliği görevini yürüttü. Eskişehir İlköğretim Müfettişliğinden Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Genel Müdürlüğü Şube Müdürlüğüne atandı. Millî Eğitim Bakanlığı merkez teşkilâtındaki şube müdürlüğü görevine 22.03.1985’te başladı. İlköğretim Genel Müdürlüğünde Teftiş ve Değerlendirme, Disiplin, Mevzuat, Program ve Yayımlar, Araştırma ve Plânlama şube müdürlükleri görevinde bulundu. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilimler Eğitimi Ana bilim Dalı Tarih Eğitimi Bilim Dalında lisans tamamladı (16.02.1987). Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Genel Türk Tarihi Ana bilim Dalında yüksek lisans ( master ) yaptı ( 21.02.1991). Tezi “ Cumhuriyetten Günümüze Tarih Çalışmaları ve Tarih Öğretimi 1923 - 1960 “, tez danışmanı Prof. Dr. Yücel ÖZKAYA’dır. Girdiği test ve mülakât sınavlarını kazanarak ( 1987 ) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Kamu Yönetimi Lisansüstü%2
Bu yazı Uncategorized içinde yayınlandı ve , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın